Eskiden, her 21 Mart’ta yere diz çöküp ağlayanlar vardı.
Öcalan’ın posterini göğe kaldıran, gölgesine secde eden, onun adını andığında tüyleri diken diken olan bir tayfa. Kutsal lider… Tarihin en büyük düşünürü… Kürt halkının rehberi…
Ne demişti o?
“Ben sizin için hava gibiyim, su gibiyim.”
Ve bu sözleri, susayanlar şarap gibi içti.
Bayıldılar.
Peki şimdi?
Aynı Öcalan çıkıp, yıllardır sırtında taşıdığı bagajı gösteriyor:
“Çöplük!” diyor.
“Aşiretçilik, tarikat kalıntıları, işlevsiz dil yapısı… Bu halinizle siz, bir mezarlık toplumusunuz.”
İlginçtir…
Ona tapanlar bir anda “eleştirmen” kesildi.
Sakallı devrimci pozlarından, LinkedIn uzmanı pozlarına geçiş yaptılar.
“Bu nasıl söz! Bu halkı nasıl aşağılar!” diyorlar.
Sahi mi?
Düne kadar “Öcalan ne derse doğrudur” diyen siz değil miydiniz?
“Onun eleştirisi bile bir öğreti” diyen, “Öcalan’ı anlamak bir devrimdir” diye kitap yazan kimdi?
Şimdi ne oldu?
Bir şey olmadı.
Sadece ilahınız aynaya tuttu sizi.
Ve gördüğünüz, hoşunuza gitmedi.
Kırmızı çizginiz Öcalan değilmiş meğer…
Kırmızı çizginiz: Eleştirilmemek.
Kendinize tapıyor, Öcalan’ı da onun aracı yapıyormuşsunuz.
İlk eleştiride düştü maske.
Dün onun gölgesinde yürüyenler,
Bugün ona gölge etmeye çalışıyor.
Zaten asıl çöp, burada başlıyor.
Kimin kim olduğunu gösteren çöp ayrıştırma bandı gibi.
Kimin samimi, kimin takiyeci olduğunu gösteren bir ayıklama makinesi.
Ve bu makinenin adı: Gerçek.